VARLIĞIN EN MÜKEMMEL HALİ

By on 6 February 2017 0 968 Views

İnsanlar yaşadıkları kente benzermiş. O dağa benzerdi. Cudi kadar heybetli, Cudi gibi vakurdu. Modern zamanın tanrı-kralı olmaya soyunan bir Tiran müsveddesinin estirdiği tufana karşı halkını dağ olup savundu.

Dicle’ye benzerdi. Halkının özgürlüğü önünde engel tanımadan yol olup akardı. Bilirdi, durmak kirletirdi. Beklemekse inkârdı aslında.

Mem’e benzerdi. Zin’ine kavuşmak için bütün orduları dize getirecek kadar ülkesine aşkla bağlıydı.

Halkına benzerdi. Son sınırına taşınan pervasız saldırganlık karşısında diz çökmedi. Kalbinde nüfuz edilemez o aydınlık noktanın gücüyle direnerek halkının gurur duyacağı bir tavır sergiledi.

Mehmet Tunç!… Topluma dönük soykırım saldırısı karşısında hakikatin yalnızca direnişte olduğunun kusursuz örneğidir! Çünkü çok iyi biliyordu ki, uğrunda ölünecek tek gerçek, ahlaki politik toplum gerçekliğiydi. O, Aristo’nun tanımladığı gibi, varlığın en mükemmel haliydi…

Cenge Hazır Bir Savaşçıydı

Ne dünya malında bir gözü ne de ülke ve halk aşkı dışında atan bir kalbi vardı. Bir gözü cızire bir gözü botan’a bakardı. Gözlerinin incisinde Ahmede Xani’in şiir şiir yazdığı özgür ülke hayali yatardı. Yüzü bir ay parçasıydı bütün karanlıkları aydınlatan. Sesiyle yağmura dokunurdu söylediği kılamlarla. Gülüşü namuslu bir bahar, endamı bir dağ servi’siydi.

O her türlü cenge hazır bir eski zaman savaşçısıydı.

Botan kaleydi, o ise kalenin geçilemez duvarı, suru. Düşmanını ürküten, yoldaşını yüreklendiren cesaretiyle zorbalığa meydan okurdu. Kendini ve halkını içinde bulunduğu o korkunç sömürgeci döngüden kurtarmak için an’ın ve tarihin ona sunduğu öncülük rolünü tam bir halk önderliği tavrıyla yerine getirdi.

Karanlığın dünyadaki hükümranlarına, gök kubbe altındaki cümle şerlere, İktidara, muktedire, küresel sömürü düzeni ve bu düzenin sürmesini sağlayan bütün yalanlara, acımasız adaletsizliğe ve o korkunç zulme karşı isyan edenlerin çektikleri hiçbir acı, ödenen o korkunç bedellerin hiç biri boşa gitmedi. Çünkü toplumsal mücadeleler hep tarihseldir ve derin tarihsel kökenleri olan hiçbir toplumsal mücadele yok edilemez. Kürt Halkının özgürlük mücadelesinin dayandığı tarihsel ve toplumsal zemin de, işte bu hakikatin ta kendisidir! Her tarih şimdinin tarihidir. “Biz biliyoruz ki burada öleceğiz ama halkımızın özgürlük mücadelesi kazanacaktır” diyen Mehmet tunç ile “Kölelerin mücadelesi özgürlük adına kalkışılan bir isyandır. O yüzden hepimiz öldürülsek bile mücadelemiz boşa gitmiş olmayacaktır. Sonuç ne olursa olsun, şimdiden özgürlük ideası kazanmıştır!” diyen Spartaküs aynı tarihsel anda buluşmuşlardır.

Destan Yazmaya Ahdetmişti

Özgürlük ahlakı “Sonunda kaybedeceğini bilsen bile diren” diye emreder. Özgürlük herhangi biri tarafından verilebilecek bir şey değildir. Her şeyi riske atmaya hazır olmayı gerektiren çetin bir mücadele ile kazanılır. Çünkü gerçek özgürlük her zaman zorunlulukla çakışır. Kürdistan somutunda gerçek seçim, kendi varoluşunu tehlikeye atan seçimdir. “başka türlüsü yapılamayacağı” için direniş tercih edilmiştir. Bir ülke yabancılar tarafından işgal altındaysa ve işgalcilere karşı mücadele etmek dışında bir tercih yoksa, özgürlük için direnmek onur ve ahlak gereğidir. Cizre direnişi işte bu ahlak ve özgürlük aşkıyla ölüme dimdik yürüyenlerin destanıdır.

Bir mücadeleye girişmenin anlamı, sonu felaket olsa bile riske girip bir Hakikat olayına sadakatle bağlanmaktır. Viyanalı yazar Arthur Feldman’ın söylediği gibi bazen “Hayatta kalmak uğruna ödediğimiz bedel genelde bizatihi hayatımız olur.” Ancak Devrimciler için toplumun özgürlüğü adına onurlu bir biçimde ölmek te bir hayat biçimidir. Hakikate giden yol tırnaklarla kazınır çoğu zaman. Cizre direnişi işte bu yüzden insanlığın elde ettiği mutlak bir özgür yaşam kazanımdır! Ve Mehmet Tunç, bu kazanımın sembolü olarak tarihselleşen bir halk kahramanıdır!

Cizira Botan’da doğan, kahramanlar çağıdır yeniden.Tarihin ana akışını belirleyenler hep direnenler oldu. Tarihsel her direniş şimdinin mücadelesinde kendini sürdürür. Pers imparatoru Serhas, Sparta kralı Leonidas’ı diz çökmeye ve Perslerin üstünlüğünü kabul etmeye zorladığında, buna karşı direnen Leonidas ve onun 300 spartalı savaşçısı binlerce okla öldürülür ama sonuçta Pers istilası durdurulur. Cizir’de işgale ve soykırıma karşı direnerek şehit düşen 300 kürt genci, pers yayılmacılığına karşı kendini feda eden 300 spartalının destanını daha korkunç bir istila ve işgale karşı tekrarlayarak tarihin ana akışında yeni bir kol oldular.

Şafak Vakti Habercileriydiler

Devrimciler sadece hayallerini gerçekleştirmeye cüret etmezler. Aynı zamanda hayal etme tarzlarını da değiştirirler. Mehmet Tunç ve arkadaşları bu cehennemvari hayat döngüsü son bulsun diye, son bulsun diye kapkara felaket zamanları; o dehşet verici kötülük bitsin diye özgür ve adil bir yaşam hakkını gerçekleştirmenin peşine düştüler. Onlar Şafak vakti habercileriydi. Kaybedilmiş umudu bulmak için yola revan oldular. “Toplumun öz savunmasının özü, toplumun özünün öz savunmasıdır” diyerek arkalarına Cudi’yi, önlerine Dicle’yi alarak “ya ölüm ya da teslimiyet” arasındaki salınımın sahte sonsuzluğunu kırarak “ya özgür yaşam ya da hiç!” iradesiyle yeni bir hakikat varettiler.

Kıvır kıvır saçlarıyla özgür Kürt kadın çizgisinin okyanus gözlü emekçisi, sabrı, eylemcisi, özgür yaşamın ateşi, kurumuş yüreklerin suyu, şelalesi Seve Demir…

Çocuğunu geride bırakıp bütün Kürt çocuklarının özgür geleceği uğruna halk savaşına koşan fedai ruhlu, varı yok sevgiden gayrı ve saçlarında nehirler yıkanan Pakize Nayır…

Zamanın git gide bilgeleştirdiği özgür ruhlu, cesaret abidesi, yaşam ustası, sarı saçlı, güneş gözlü, gülen, ince, buğday tenli çocuk Mehmet Yavuzer…

Ve gönül bahçemizin bahçıvanı, gelincik çiçeği, bitimsiz umutların ipiltisi Asya yüksel…

Ve hep yarına ertelenen düşlerin peşinden soluksuz yürüyeni Fatma Uyar…

Ve bodrumda aç susuz direnen diğer yiğit devrimciler… Her biri bir yıldız, uzun yolun zafer şarkısı, gözü kara özgürlük serüvencisi ve asla yok edilemeyecek bir hakikat olmayı başarıp ta sonsuzlaştılar. Geride kalanlara bıraktıkları özgür yaşam ısrarında yol yürümek oldu.

Ve Gölgede Bekleyenler Oldu

Hakikatsiz yaşamakta ısrar edenlerde oldu bu kıyamet zamanlarında. Oyunun bittiğini işaret eden, cenaze çanlarını hevesle çalan, devrimci halk savaşını gereksiz ve önemsiz, hatta ezilecek, diz çökecek küçük bir isyan zannederek diktatörü sonuna kadar destekleyen ahir zaman baronları ellerini ovuşturarak beklediler.

Ama bilmiyorlardı; Kürt halkının her yerde giderek mevzi ve zafer kazandığı bir dönemde, devletin gücünün her şeye yettiğine/yeteceğine dair duyulan inanç, düpedüz hem komik hem de trajiktir ve bu sinik düşünme biçiminin modası çoktan geçmiş durumdadır. Susarak, tarafsız kalarak, gölgede bekleyerek ışığa çıkmaktan korkanlar ahlaki felaketlerini nihai olarak bir kez daha teyit ettiler. Mehmet Tunç’un dediği gibi: “Kürtler artık eski Kürtler değildir. Köle olmaktansa ölümü tercih edecek kadar onurludur! Kimse kendini kandırmasın, Botan düşerse bile Kürtlerin mücadelesi bitmez. Ama biz Tarihi tekerrür ettirmemek için herkesin gurur duyacağı bir direniş sergileyeceğiz” Evet, Cizre direnişi “nasıl yaşamalı?” sorusuna belki de en kanlı yanıttır. Zorbalığa karşı özgürlük mücadelesine adanan bir direnişte nasıl öleceğini bilmek te bir onur ve ahlak meselesidir. “Diz çökeceksiniz” diyenlerin, diz çökmeyi bekleyenlerin hesaba katmadığı şey; Mehmet Yavuzer’in evrenden de büyük genç yüreği, Asya Yüksel’in köleliğe karşı öfkesi“beyaz bayraklarla dışarı çıkmayacağız” diyen Mehmet Tunç’un iradesi ve hepsinin “ya ölüm ya da özgür yaşam” diyen kararlılıklarıydı.

Ve Güneşe Doğru Yürüyenler

Cizir’de kanıtlanan şey, daimi bir direniş olmadan demokratik özerk yaşamın kurulamayacağı gerçeğidir. Şu an ihtiyacımız olan ise, toplumsal bünyeyle toptan bütünleşme halini; işgalci gücü tüm o faşist yoğunluğuyla afallatacak direnişi ortak bir toplumsal mücadele içinde olma pratiğini bıkıp usanmadan sergileme tutumu içinde olmaktır.

Mehmet Tunç, Pakize Nayır, Seve, Mehmet Yavuzer, Asya Yüksel ve diğer tüm direnişçiler Amed zindanından Cudi dağına, İmralı’dan Botan’a kadar sürgit devam eden o büyük direnişin bayrağını düşmanın kalbine dikerek yoksul, mağrur ve tutku dolu Kürt çocuklarının yenilmez olduğunu bir kez daha gösterdiler.

Cizre direnişi, yeni başlangıcın nasıl ve ne yönde gerçekleşeceğini belirleyecek tarihsel bir dönemeçtir. Bu dönemeçten sonra varılacak yer, özgür yaşam ve demokratik toplumdur.

Öz yönetim direnişçilerimizi direnişin 1. yılında saygı ve minnetle anıyoruz.

 

  YAZILAR