
DİRENİŞ TÜRKÜSÜYDÜ YAKILAN AĞITLAR…
Biz varlığımızı muazzam direnişler ile ebedileştirdik. Bir yanımız yanarken bir yanımızda uçurumlarda kanatlanıp özgürlük merdivenlerini yıldızlara dayıyordu. Bir damla kan dökülürken binlerce tohum filizleniyordu Kürdistan topraklarında. Hiçbir zaman bu toprak ana elini bizden çekmedi. Şehitlerimize kucak açarken bizlere de yaşam barınaklarının olasılığını yarattı. Bu toprakların yabancısı değildik. Tanıyordu toprak ana Şeyh Sait’i, Seyit Rıza’yı, Zarife Ana’yı, Besê ve daha nicelerini. O da bu topraklarda yaşanan tüm direnişlere şahitlik etti, akan her damla kanın yerinde bir tohum yeşertti. O bile bu acımasızlıklara karşı bedel verdi. Kimi zaman vuruldu en haince bir şekilde, kimi zaman yandı ve kimi zaman da kesildi yok sayıldı ama hiç unutmayacağı bir şekilde dört parçaya ayrıldı. Her bir parçasına sınırlar çizildi, halkına zulüm edildi… Ve dahası da vardı bunların tüm yaşanmışlıkları yok sayıp bir hiçlikten ibaret saydılar onu. İşte bunca bedel kimliksiz yaşamamak için, bir hiçten ibaret olmamak için verildi.
Her bir kalkış bedellerle büyüdü ve unutulmadı. Ama amaçlarına ulaşamadan katliamlarla buluştular, ihanetlerle. Bunca bedele ihanet edilir mi? Kendi topraklarına kendi halkına kendi ailene ihanet edilir mi? …
Tabii ki de bunun cevabı ahlaki olarak belli ama düşmanımız o kadar ahlaksız yöntemlere başvurmuş ki tarihten günümüze kadar kirli oyunlar ile karşımıza çıkıp irademizi teslim almak için debeleniyor. Ama unuttuğu ve aslında bilmekten korktuğu bir şey vardı Önder APO ve Kürt halkının muazzam irade ve bağlılığı. Tarih bizi yazdı ve insanlık tarihin de eşi ve benzeri görülmeyen direnişlere şahitlik etti. Sur’ da Çiyager’ lerin direnişi, Şırnak’ ta Zeryan’ ların destansı savaşı gölgelenemedi. Onlar benliklerini sabah doğacak güneş için adadı. Çünkü güneş doğmadan yarınlarımız var olmaz. Onlar yaşamı sevip de yaşamak için ölüme aslında ölümsüzlüğe yürüdüler.
ARİN BERİTAN