Komünden Sura Özyönetim Direnişleri

By on 26 December 2019 0 1479 Views

Halklar, toplumlar tarihin başından itibaren sömürüye, işgale direndiler. Bazen azdı sayıları, meşale oldular. Bazen yüzbinler olup yürüdüler zalimin üstüne. Kimilerinin adını her yerden kazıdı, egemenler. Kimilerinin çığlığı ise günümüze ulaştı. Yendiler, yenildiler lakin baş eğmediler. İnsanlığın kutsal değerlerini, özgürlük tutkusunu taşıdılar, günümüze.

Yıl bin sekiz yüz kırk sekiz, Yer Avrupa’nın belli başlı şehirleri. Paris’ten Viyana’ya, Berlin’den Budapeşte’ye. Halkların Baharı yaşanıyor. Ve sokak direnişçileri eşitlik, özgürlük bayrağını yükseltiyor. Egemenler barikatlarla karşılaşıyorlar. Sokak sokak direniyorlar. Bazı yerlerde zafer onların, bazı yerlerde umudu sonraki kuşaklara taşıyorlar. Fakat barikat tüm ezenlerin kâbusu oluyor. Paris’i egemenler büyük caddeler, meydanlarla donatıyorlar. Bir daha barikat kurulmasın diye, bir daha işçiler, zanaatçılar yani şehrin esas sahipleri direnemesin diye.

Fakat nafile bu planlar. Yüzyıldır devrimin kalbinin attığı şehir Paris bir daha ayaklanıyor. Bu sefer sene bin sekiz yüz yetmiş bir. Burjuvazi ağızında sakız ettiği vatanı, başkenti Almanlara bırakıp saraylara kaçınca Paris halkı silahlanıyor. Önce Almanları durduruyorlar. Sonra ise sistemlerini inşaya başlıyorlar. Bu sefer devrimcilerin hedefi büyük. Göğü fethe çıkıyorlar diyor Marx onlar için. Onlar metal işçisi, onlar ayakkabıcı, onlar dokumacı. Onlar tüm Paris halkı, asalaklar yok içlerinde. Yetmiş iki gün Paris’i Parisliler yönetiyor ve onlar savunuyor. Ezenler yok, sömürü yok, baskı yok, yetmiş iki gün. Yetmiş iki gün yeni bir dünyanın tohumu atılıyor. Yetmiş iki gün Paris’te özgürlüğün, eşitliğin kızıl bayrağı dalgalanıyor. Bayrağın üstünde Paris Komünü yazıyor.

Zalimler topları, son model tüfekleriyle geliyorlar Paris’in üstüne. Yanlarında düşman diye binlerce genci ölüme sürdükleri Almanlar da var. Sorun devrim olunca egemenler hemen anlaşıyor ve beraber yürüyorlar devrimin üstüne. Umudu henüz fideyken boğmak istiyorlar. Yavaş yavaş sızıyorlar, komünün Paris’ine. Adım adım direniyor Komün. Elde silah kadınla erkek barikat barikat savunuyor özgürlüğünü. Düşüyor sonunda Komün. Duvar diplerinde sonsuzluğu kucaklıyor binlerce komünar. Rahatlıyor egemenler. Övünüyor generaller, yüzlerce esiri kurşuna dizdikleri için. Umudu boğduklarını sanıyorlar. Bitirdik sanıyorlar.

Yanılıyor egemenler. 46 yıl sonra sene bin dokuz yüz on yedi şimdi. Yer Petersburg sokakları şimdi. Binler bir saraya yürüyor, Kışlık Sarayına. Ellerinde bayraklar var. Kızıl bayraklar. Komünün bayrakları. Aylardan Ekim. Umut yine sokaklarda, barikatlarda. Kazanıyorlar. Ve büyük devrimci Lenin kutlama yapıyor yetmiş üçüncü gün. Bir gün dahi olsa Paris Komününden fazla direndi diye. Günahı sevabıyla 20. Yüzyılın tamamını etkileyen, değiştiren, dönüştüren devrim. Ekim devrimi. Paris komünün ilhamıyla ileri atılıyor. Onun bilinciyle, onun dersleriyle örüyor adımlarını. Paris’in kendi kendini yönetmesi gibi bir ülke kendi kendini yönetmeyi yöneliyor, işçi ve köylüsüyle. Birimlerin adı Sovyet. Egemenlerin bitirdik diye övündükleri Komün büyük bir devrimin tohumu oluyor. Komünün hayaleti uzun yıllar egemenlerin uykularını kaçıracak artık. Lenin öldüğünde Komünden kalan son bayrağa sarılıyor. Komünün ve Ekim’in kızıl bayrağını ve ruhunu kuşananlar barbar faşist sürüleri önce Stalingrad’a gömüyorlar, sonra da o bayrağı faşizmin kalbine dikiyorlar. Ve uzay giden ilk araç Paris Komünün orijinal çağrısını kendiyle götürüyor.

Yıl iki bin on beş şimdi. Barikatlar kuruluyor, hendekler kazılıyor Kürdistan’ın direniş kaleleri olan şehirlerde. Zalim saldırmış yine. Kürdün kaderi kölelik diyor, devlet. Kürdistan’ın başkentinde Amed’te Sur’da harıl harıl özgürlüğü hazırlanıyor. Barikatlara özgürce yaşamak için bir taş da sen koy yazıyorlar. Yüzlerce yıllık sömürüye karşı 30 yıldır dağlarda yanan ateş şimdi kentlere inmiş. Meclisler, komünler kuruyorlar. Onlar yönetecek Sur’u ve onlar savunacak yine. Özgürlük yol gösteriyor onlara. Kararlılar, artık kendileri yönetecek kentlerini. Sömürgeci, soykırımcı bilcümle kurumlarıyla tanınmıyor artık. Özyönetim kendi olmak demek, çünkü. Özyönetim tarihten gelen haklı davanın zirveleşmesi demek. Ama en çok da olmazı olur eden APOCU ruh demek. Bu ruh ki ezilenlerin binyıllarca sürdürdüğü direnişlerin tümünü içinde barındırıyor ve Kürdün bilinciyle sentezliyor.

Sur’un kahramanları haklılar, doğrular. Onlar halklar çünkü.  Çölde susamış bir mecnun gibi düşmüşler özgürlüğün peşine. Hayattan tek beklentileri onu özgürce ve anlamlı yaşayabilmek. 4 ay Sur’un dar sokaklarında hava yerine özgürlük solunuyor. Kafatasçı çeteler giremiyor buraya. Askeri, polisi, vergisi, başbakanı yok burda. Ve bunun savunmak için hazırlar her şeye.  Karanlığa tutkun düşman gelecek çünkü. Özgür Kürde dayanamayan devlet. Saldıracak.

Aralık ayının başı topyekûn saldırıya geçiyor devlet. Bir kez daha. Sur ilk hedef. Cizre, Silopi ile birlikte. Bunun bilincinde direnişçiler. Komünün kızılı, bayraklarındaki yıldızda. Geleneği biliyor ona göre direnecekler. Gençler, kadınlar, militanlar, analar beraber tutuyorlar direniş halayını. Sokak sokak değil, bina bina, kat kat direniyorlar. Barikat barikat nakış gibi işliyorlar direnişi. Kobani ruhu hemen yanı başlarında. “Baş eğecekler” diyor padişah bozuntusu, direnişçileri tanımaz gibi. Ama tanıyacak. Devlet şaşkın son teknik yetmiyor, seçkin birimler gönderiyor. Fakat her gelen tabur tabur gömülüyor Sur’a. Ve yetmiş üçüncü gün selamlıyorlar Komünü, direnişçiler. Zaman, mekan farklı. İstek amaç aynı diyorlar. Özgürce ve eşit yaşamak. Doksan sekiz gün tarih yazıyor, Sur.

Ve bu direniş zincirine her kent bir halka ekliyor. Nusaybin, Hezex, Gever ve Şırnak baharla beraber yazacak destanlarını. Sendroma sokacak faşist sürüleri. Ellerinden kentleri yıkmak gelecek sadece. Baş eğmiş bir halk bulamayacaklar.  Zafer naraları atıyorlar. Lakin büyük bir devrimin özü oluyor, olacak bu direnişler. 21.yüzyıla damgasına vuracak ruhu APOCU ruhu sergiliyor özyönetim direnişleri.

Kendal BAGOK