Örgütlenme alanları olarak kentler

By on 20 July 2021 0 400 Views

Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Mücadelesinin ortaya çıkışında, gelişiminde, devrim sorunlarının çözümü için ortaya konan görüş ve sahibi haline gelinen pratiklerde, Kentlere dair yapılan belirlemelerin etkisini, izlerini de görmek mümkündür. İlk ortaya çıkış Kürdistan kentleri dışında, Türkiye metropollerinde gerçekleşmiştir. Bu yönüyle de diğer sömürge halklarla ortak olan bir “kader” paylaşılmıştır. Diğer sömürge ülkelerde de Sosyalist, özgürlükçü, bağımsızlıkçı ve demokratik görüşler metropollerde öğrenim gören aydın gençlik tarafından ülkelerine taşırılmıştır. Kürdistan’da da böyle olmuştur. Ankara’da üniversitelerde öğrenim gören bir grup genç bu görev ve sorumluğunu üstlenerek Kürdistan’a dönüşü gerçekleştirmişledir.

Ülkelerine döndüklerinde de yine ilk çalışmalarını kentlerde, kasabalarda, başta öğrenciler olmak üzere örgütlenmeye açık olan yoksul halk kesimleri ve emekçiler içerisinde gerçekleştirmişlerdir. Örgütlenme çalışmaları önünde engel teşkil eden gerici-işbirlikçi feodal yapıya, hain, faşist güç ve örgütlenmelere karşı mücadelede buralarda başlatılmıştır. Denilebilir ki, Özgürlük ve Demokrasi Hareketinin Kürdistan’da ilk etkin hale geldiği yerleşim merkezleri kentler ve kasabalar olmuş ve oralardan köylere doğru bir açılım sağlanmıştır. Devrimde Kır-Kent diyalektiği de buna göre kurulmuştur. Buna göre de şehirlerde ortaya çıkan örgütlenmenin, kırlarda yoksul köylülüğü de yanına alarak “Halk Savaşını” başlatması ve buralardan şehirlerin kuşatılarak, şehirlerde başlatılacak olan halk ayaklanmaları ile birleşilerek devrimin gerçekleştirilmesi öngörülmüştür.

Artık bu süreçle birlikte köylerde, kırlarda, dağlarda örgütlendirilerek güçlendirilmiş olan Devrimin Kentlerde devlet ve geleneksel toplumun dışında kendini var eden toplumla buluşturulması gerekmektedir. Devlet dışı toplum örgütlenmesi de asıl olarak anlamını böyle bir gerçeklik içerisinde bulmaktadır. Devletin, topluma ait olan değerlerin gaspı üzerinde kendini var ettiği doğrudur. Onun içindir ki, toplumun kendi olarak yeniden örgütlendirilmesi ve gasp edilen değerlerin sahibi haline gelmesi ile mümkündür. Önder Apo’nun devlet+demokrasi diye formüle ettiği, devletin demokrasiye duyarlı hale gelerek toplumla bir arada olabilirliği ve bunun olmaması halinde de toplumun önünde bir başka çözüm yolu olan Devrimci Seçenek tercihi de bunun nasıl gerçekleşebileceği dair yöntemler olarak öne çıkmaktadır. Buda daha önceki devrim mücadelelerinden daha uzun ve şiddetli bir mücadele görev ve sorumluluğu ile karşı karşıya olunduğu anlamına gelmektedir.

Kürdistan’da böyle bir sürece girilmiştir. Her iki seçenek Kürdistan halkının önünde durmaya devam etmektedir. Ancak bu seçeneklerden hangisinin tercih edileceği, sadece Kürdistan halkının iradesine bağlı değildir. Asıl olarak da burada belirleyici olan Devletin tercihidir. Artan sömürgeci soykırım saldırıları karşısında, Kürdistan toplumun Direnişe geçmiş olması gerçekliği de bunu göstermektedir. Şimdi böylesi bir süreç içerisinde bulunulmaktadır. Sömürgeci soykırım savaşına karşı, toplumun giderek daha da güçlenen bir direnişi yaşanmaktadır.

Kentler de böyle bir mücadelenin yükseldiği temel alanlardan biri olmaktadır. Bu yönüyle de Kentlerdeki örgütlenme ve yine Kentlerin sahibi haline geldiği rol, önceki dönemlerden daha farklıdır. Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Hareketi önce Kentlerde ve kasabalarda; bunu takiben de köylerde, kırlarda, dağlarda örgütlenmişti. Mevcut durumda da her alanda bunlar arasında hiçbir ayrım ve öncelik sıralaması yapmadan birlikte örgütlenmektedir. Bu konuda felsefi ve ideolojik olarak önü açık, güçlü birikim ve deneyimin sahibi haline gelmiş bulunmaktadır. Kentlerde yükseltilecek mücadelede böyle bir gerçeklik içerisinde yerini almaktadır. Burada çok açık bir şekilde kentleri devrim mücadelelerinin örgütlendirildiği, geliştirildiği ve bununla birlikte de toplumun kendini toplum olarak yeniden İnşa ettiği alanlar olarak görmek gerekmektedir. Ve bu mücadeleleri birbirlerinden ayrı olarak düşünmek de mümkün değildir. Onun içindir ki, örgütlenme, mücadele ve toplumsal inşa çalışmaları birlikte yürütülmektedir. Hatta bu konuda önemli bir mesafe de kat edilmiş bulunulmaktadır.

Kürdistan Özgürlük Mücadelesi tarihinin gelişimi içerisinde bunu görmekte mümkündür. Daha önce de belirtildiği üzere Kentler, Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Hareketinin ilk çıkışını gerçekleştirdiği ve örgütlendiği yerleşim merkezleri olma rolünü oynamıştır. Fakat bu kendiliğinden ve kolay olmamıştır. Ciddi engellerle karşılaşılmıştır. Ancak bu engellerde büyük bedeller ödeme pahasına da olsa aşılmıştır. Ve bunun sonucunda da Hilvan’da görüldüğü gibi yoksul köylülüğe dayanan bir halk yönetimi oluşturulmuş, Batman’da halkın desteği ile Yerel Seçimlerde Belediye Başkanlığı görevi üstlenilmiştir. Bu şekilde halkın Belediye yönetimlerine dahil edilmesi, kentlerde, ilçelerde yürütülen mücadele ve örgütlenmede yeni bir boyut ortaya çıkarmıştır.

Paradigmasal olarak devrim tanımı ve stratejisindeki değişiklik kentlerdeki örgütlenme ve mücadeleye dair daha farklı bir perspektifle yaklaşımı beraberinde getirmiştir. Buna bağlı olarak da etkili hale gelinen kentlere ve belediyeler üzerinden dahil olunan kent yönetimlerine dair var olan bakış açısı da değişmiştir. Buna göre de kentler devlet dışı toplumun kendi olarak örgütlendiği, öz dinamikleri üzerinde kendini var ettiği ve kendine ait olan fakat egemen üst sınıflar tarafından gasp edilen değerlerinin yeniden sahibi haline gelindiği öz yönetimlerini gerçekleştirme temelinde örgütlendikleri ve mücadele ettikleri alanlar olarak ele alınmaya başlamıştır.

Kentlerdeki devrimci mücadele tarihi açısından bir dönüm noktası olan bu değişim, örgütlenme biçimi ve mücadele taktiği açısından da köklü değişikliklerin yaşanmasını beraberinde getirmişlerdir. Artık kentler önceki dönemlerde olduğu gibi iktidar eksenli örgütlenilen ve mücadele edilen yerleşim merkezleri olmaktan çıkmışlardır. Kentlerde yaşanan sorunlar ve çözüm yolları da buna göre belirlenmeye ve ele alınmaya başlamıştır. Bakış açısında yaşanan bu değişimle, onun pratikleştirilmesinin o kadar kolay ve aynı şeyler olmadığına da burada dikkat çekmek gerekmektedir. Aslında Kent Devrimci Savaşlarında ve Kentlerin dönüşümünde asıl sorunlar da burada yaşanmaktadır. Teorik olarak yapılan tespit ve belirlemelerde ciddi sorunlar olmayabilir. Hatta bunlar mükemmellik düzeyinde de ifadeye kavuşturulabilir. Kentlerde Devrimci Savaş ve Kentsel sorunların çözümüne dair yapılan belirlemeler de bu çerçevede ele alınabilir. Bu çerçevede; toplumun kent merkezlerinde iktidarın ve devletin kontrolünden çıkmasını sağlayacak şekilde yerleştirilerek konumlandırılması, komünal üretim, ortak yaşam ve kullanım alanlarının yaratılması ve buraların öz yönetimlere kavuşturularak savunulması, buralardaki yaşamın devlet ve iktidardan ayrı olarak bir sisteme kavuşturulması, buna bağlı olarak da devletin ve iktidarın giderek küçüldüğü bir güç haline getirilmesi, yine kentlerin tarım üretim alanları dışında, üretime elverişsiz, deprem riskinin en asgari alanlarda, doğanın dengesini ve görüntüsünü bozmayacak bir şekilde kontrollü ve denetimli inşası, Kentlerin bugünkü görünüm ve beton yığınları olmaktan çıkarılması, üretime ve bunların kullanıma bağlı olarak nüfus oranın azaltılarak yaşanabilir hale getirilmesi, başta çevre olmak üzere, bürokrasi vb. sorunların en asgari noktaya çekilmesi, toplumsallığı öldüren, “tüketim toplumunun” yaşadığı, sürekli bir koşturmaca ve gürültünün olduğu, tedavisi mümkün olmayan kanserojen hastalıkların türetildiği yerleşim merkezleri olmaktan çıkarılması vb. de bunlar arasında sıralanabilir. Ancak bunların birebir yaşama aktarılmasının aynı düzeyde bilince çıkarılarak, uygulanabilir bir hale getirilmesinin uzun ve sancılı, her düzeyde çelişkilerin yoğun ve çatışmaların şiddetli yaşanacağı bir süreci kapsayacağının da unutulmaması gerekmektedir.

Başta Bakur ve Rojava olmak üzere Kürdistan’da böyle bir sürece girilmiş bulunulmaktadır. Bakuré Kürdistan’da neredeyse yarım yüzyıldır süren bir mücadele söz konusudur. Bu zaman kesiti içerisinde kimi dönemler geri çekilmeler yaşanıp, faaliyetler asgari düzeye indirilmiş olsa da neredeyse kentlerden, kasabalardan çıkılmamıştır. Buralarda Özgürlük ve Demokrasi Mücadelesinin bir sonucu olarak, güçlü halk hareketlerinin ortaya çıkarmıştır. Ancak bunlar zaferle sonuçlandırılan devlet-İktidar dışı, demokratik toplum örgütlenmesine/ inşasına dönüştürülememiştir. Dünyanın hiçbir ülkesinde zafer öncesinde toplumsal düzeyde bu kadar güçlü bir halk hareketini ortaya çıkaran, iktidar ve devlet güçlerine karşı bir alternatif haline gelen, kendi coğrafyası üzerinde etki gücü fazla olan bir hareketin varlığına rastlanılmamıştır. Hatta diğer ülkelerde, asıl devrim iktidarın eline geçirilmesine bağlı olarak ele alınırken, Kürdistan’da böyle olmamıştır. Toplumun, iktidarın/ devletin ele geçirilmesine gerek olmadan ondan kopuşu ve kendi alternatif yönetim arayışı içerisine girmesi söz konusu olmuştur. Ancak toplumun bu arayışına ve tercihine de yanıt olunamamıştır.

Devletten/İktidardan kopan toplum, toplumun demokratikleştirilmesi ya da yeniden toplumsal inşanın boyutları olarak kabul edilen toplumu toplum olarak var eden esaslar, bir başka ifadeyle de Önder Apo’nun formüle ettiği: Özgür Birey-Yurttaş ve Demokratik Yaşam, Politik Yaşam ve Demokratik Özerklik, Sosyal Yaşam, Özgür Eş Yaşam, Ekonomik Özerklik, Hukuk Yapısı, Kültürü, Öz Savunma Sistemi, Diplomasisi vb. boyutlar üzerinde örgütlendirilerek; Öz Yönetimine kavuşturulamamıştır. Yine bununla birlikte etkili hale gelinen Belediyelerin yönetimlerinde yeni iktidar odakları oluşmaya başladığı gibi, kapitalist modernitenin kentleri, kasabaları karşısında alternatif kentler, kasabalar ortaya çıkarılamamıştır. Doğa katli ve talanının önüne geçilemediği gibi, orta sınıf yaşam arayışlarının ifadesi olan yaygın bir yapılaşma içerisine girilmiştir. Bunlar yaşanırken de kent varoşlarındaki yoksulluk diz boyu artmıştır.

Bunun yolunun; her an ülkesini ve özgürlüğünü korumaya, savunmaya hazır, savaşan, ona göre kendini konumlandırarak tedbirlerini alan bir halk gerçekliğin ortaya çıkarılmasından geçtiği gerçekliği doğrulanmış oldu. Halk savaş göre hazırlanmadan, örgütlenilmeden, savunma mekanizmalarına kavuşturulmadan, ülke toprakları özgürleştirilmeden hiçbir yerleşim merkezinin korunması ve buralarda, yürütülen herhangi bir kurum çalışmasının güvence altına alınmasının mümkün değildir. Yapılan şehitliklerin ve yanı başında bulunan ibadetgahların bile yerle bile dilmiş olması yine toplumun elinde bulunan her türlü mal varlığına el koymaya imkân sağlayan faşist yasaların söz konusu olması da böyle bir gerçekliğin diğer boyutunu ortaya koydu. Onun içindir ki, kentlerde dönüşümün gerçekleşmesi için öncelikli olarak kentleri toplumun, toplum olmaktan çıkarıldığı yerleşim merkezleri olmaktan çıkarmak öncelikli görevler arasında yerini almaktadır. Bunun da yolu toplumun toplum olarak kendi gerçekliği ile buluşmasını sağlayacak olan Demokratik Toplum inşasının, temel boyutları ile gerçekleştirilmesinde geçmektedir. Demokratik Toplum İnşası ve toplumun savunulması ve korunması da bu şekilde olanaklı bir hale gelmiş olacaktır. Ancak bunun üzerinde; kentsel yerel ve bölgesel özerklik hareketleri geliştirilerek, öz savunma temelinde kendi kendini savunabilecek, öz savunma direnişi içerisinde ekonomisini ve yaşamını örgütleyecek, kendi kendini yönetecek bir halk gerçekliğine sahip hale gelinerek kentlerdeki dönüşüm ve toplumun toplum olarak kendi gerçekliği buluşturulması sağlanmış olacaktır.

Leave a comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *