- Home
- ŞEHİTLERE İLİŞKİN
- Sözü ve Yaşamı bir olan Halk Önderi

Sözü ve Yaşamı bir olan Halk Önderi
24 Temmuz saldırılarından sonra ağustos ayının başlarında Cizre alanına geçtim. Cizreye geçtiğim süreçlerde gençlikten ve askeri güçlerimizden doğru orda bulunan arkadaşlar öncülüğünde barikat ve hendekler kurulmuş ve bazı mahalleler tutulmuştu. Düşman her gün tutulan bu mahallelere saldırıyor, barikat ve hendek yapımını engellemeye çalışıyordu. O süreçte Cizre Halkı üzerinde yoğun psikolojik bir saldırı vardı. Düşmanın; 43 yıllık mücadelemizin sonucunda iradeye dönüşen halkımızı, baskı altına alarak korkutma ve sindirme girişimlerine başlamıştı. Tabi Cizre Halkı üzerinde bunu uygulamaya koymak öyle sandıkları gibi kolay değildi. Çünkü Cizre’de bir direniş geleneği vardı. Muhakkak birileri bu geleneği sürdürecekti. Bu kesindi. Cizre bu dönemde de öncülerini ortaya çıkaracaktı. Berivan (Binevş Egal) karakteri ve serhildan geleneğine layık olmak bunu gerektiriyordu. Sözünü ettiğimiz bu süreçte Cizre Halkı öncüsünü yaratma arayışına girmişti. Herkes gibi biz de bir yandan öncünün kim olacağını düşünürken diğer taraftan da çalışmalarımızı sürdürüyorduk. Devrimci ve mücedeleci Cizre halkı içerisinde bu öncülüğü üslenme istemi yaygındı, halk sahipleniyor kendi özgürlüğünü sağlamanın artık zamanın geldiğini düşünüyordu.
Halk için önemli olan bu öncülüğe kimin layık olduğu idi. Genel olarak aktif katılım olacaktı ve hemen herkes bedel vermeye hazırdı fakat direniş tarihinde adı sembolleşecek olan ve bilinci, ruhu, pratiği ile halka öncülük yapacak olan doğru belirlenmeliydi. Bu zorlu ve bedel gerektiren süreçte Kürdistan’ın duruşunu belirleyeci konumda olan Cizre’de, Cizre’nin halk önderi kim olacaktı. Herkesin en çok merak ettiği ve tartıştığı konuydu. Kim bu kutsal görevi üstlenecekti. Tabi ki bu görevden kaçanlar da az değildi. Çünkü bu öyle herkesin yapabileceği bir görev değildi. Düşman tarafından tüm Cizre’yi saran bir korku havası da oluşturuluyordu. Düşmanın oluşturduğu bu korku havasını kim cesareti ve duruşuyla dağıtacaktı. Bir yandan bu soruları kendimize sorarken diğer taraftan da Cizre’nin direniş geleneğine de büyük bir güven vardı. O yüzden umutluyduk. İlk günden başlamak üzere son günlere kadar da hem halktan hem kurumlardan kiminle görüşme yaptıysak herkes onu işaret etmişti. Böyle bir sürece ancak onun öncülük edebileceğini büyük bir gurur ve güvenle söylemişlerdi. Herkesin ortak önerisi Mehmet Tunç olmuştu. Biz de gelişen öneriler doğrultusunda onunla bir görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşme onunla ilk tanışmamız da oluyordu. Kendisiyle yaptığımız bu görüşmede bizler sürecin önemi, zorlukları ve bedelleri üzerinden uzun uzun bir aktarımda bulunduk. Böyle bir sürecin doğru öncülere ihtiyacı olduğunu anlatırken o bizi büyük bir sabırla dinlemişti.
Bizler sözlerimizi sonlandırdıktan sonra kendisi söz hakkı alıp o gür ve heybetli ses tonuyla konuşmaya başladı. ‘Sizler sürecin önemi, zorlukları ve bedelleri üzerine aktarım yaptınız. Belirttiklerinize katılıyorum. Aktarımını yaptığınız sürecin farkındayım ve her yönüyle de hissediyorum. Ayrıca gelişecek olan süreçten dolayı da çok da heyecanlıyım. Artık kendi kendimizi yöneteceğiz. Bu farklı bir duygu. Kendi kendimizi yönetme zamanı da gelmiştir. Ne zamana kadar işgal altında yaşayacağız. Gerçekten de Kürt halkı en güzel şeyleri hak ediyor. Cizre Halkı da bu günleri hem hak ediyor hem hakkını verecek. Sözünü ettiğiniz bu sürece öncülük etme konusu da gerçekten de yürek işidir. Fakat elimizden geldiği kadar herkesi de katmaya çalışalım. Sonra demesinler bize söylenmedi. Bir diğer konu ben de bir süredir zindandan çıktım. Zindandan çıktıktan sonra hemen çalışmalara başladım. Nur mahallesi meclisi sözcülüğüne alındım. Zindana girmeden önce de Cizre halk meclisi kent sözcüsü çalışmasını yürütüyordum. Yani parti çalışmalarından hiç kopmadım. Hem zindan öncesinde hem zindan sürecinde partiye verdiğim bir söz var. Verdiğim sözün de bilincindeyim ve o söze hep bağlı kalacağımı da biliyorum. Bundan sonra da ne olursa olsun verdiğim sözün gerekliliklerini yerine getirmeye hazır olduğumu belirtmek istiyorum. Ben bu hareketin bir kadrosuyum. O yüzden partimin bana vereceği görev ne olursa olsun partimizin en küçük görevinden tut en büyük görevine hatta en zorlusuna riski ve bedeli ne olursa olsun hazırım. Parti de görevin büyüğü küçüğü olmaz, bunu da biliyorum. Doğru öncülük yapma konusunda da en ufak bir şüpheniz ve kuşkunuz olmasın. Her şeyi göze alarak bu cevabı verdiğimi bilmenizi isterim,’ diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Öz yönetim ilanlarından sonra düşmanın saldırıları artmaya başladı. Düşman bu durumu hiç hazmedemiyordu. Kürtlerin irade olmasını kabullenemiyordu. . Halk ise özlem duyduğu bu günleri ve anları büyük bir heyecan ve moralle izliyordu. Halk kaygılarından kaynaklı bu sürece katılımını henüz tam olarak gerçekleştirmemişti. Başladıktan sonra tekrardan kaybetme kaygısı vardı. Mehmet Tunç arkadaş büyük bir cesaretle çalışmalarını yürütüyordu. Bu, halkı da cesaretlendiriyordu. Halk, öncüsünden aldığı güç ile katılımını gerçekleştirmeye başlamıştı. Akşam karanlığı çöktüğünde evine çekilen halk artık evlerine girmiyordu. Herkes evinin önünde oturuyor ve nöbet tutuyordu. Karanlık günler yerini, coşkulu günlere bırakmıştı. Tüm sokaklar her taraf cıvıl cıvıl olmuştu.
Diğer taraftan Mehmet Tunç arkadaş öncülüğünde gelişen direnişle diz çökmeyen halk gerçekliği yaratılıyordu. Bu duruş adeta düşmanı çıldırtıyordu. Düşman her tarafa saldırıyordu. Fakat her taraftanda cevabını alıyordu. Artık bu halkı durduramazdı. Çünkü artık Cizre halkı özgürlüğü tatmıştı. Bu yolun dönüşü yoktu. Artık yola girilmişti. Büyük hakikat yoluna girilmişti. Önder APO bir sözünde Büyük Hakikat iddası ve Derdi olmayanların Hakikat yoluna girmemeleri gerekir diyordu. Mehmet Tunç ve yoldaşları Hakikat yaşamını dert edinmiş ve büyük bir iddia ile özgürlük yoluna bir daha çıkmamak üzere girmişlerdi. ‘Ben bu hareketin kadrosuyum’ diyordu. Kendisine öyle yaklaşıyordu. Gerçekten de yaşamı ve duruşuyla son güne kadar da militanca katıldı ve militanca yaşadı. Mehmet Tunç yoldaş bu yolda çok söz söyledi. Fakat hiçbir zaman sadece söylemekle yetinmedi. Söylediği herşeyi uyguluyordu. Bir tek sözü bile rastgele değildi. Çünkü hepsini inanarak ve hissederek söylemişti. Bize ilk gün ne demişse öyle yaşadı, ona göre katıldı ve söylediği sözlerin doğru öncüsü oldu. Mehmet tunç yoldaş bu anısında Akif arkadaşın söylediği gibi mücadeleye katıldı. Mehmet tunç arkadaş direnişin 30. günlerinde basına verdiği bir röportajda gerillayla olan bir anısı için şunları söylemişti. ‘Bir gün bir grup gerilla köyümüze gelmişlerdi. Grup komutanı Akif arkadaştı. O zaman askeri kanun vardı ve gençleri o yöntemle gerillaya katıyorlardı. Ben de evin tek erkek çoçuğu idim. Gruptan bir arkadaş benim için bunu da götürelim dedi. Grup komutanı olan Akif arkadaş o arkadaşa ‘ew her ye me ye’ dedi. ‘Gerçekten şimdi düşünüyorum ben hep onlarındım’ diyordu. Sözünün eri ve Halk Önderi Mehmet Tunç yoldaşımın dediği gibi gerçekten de o hep özgürlük mücadelesiyle oldu. Tüm yaşamı boyunca Akif yoldaşa layık bir duruşun sahibi oldu. O yüzden şunu şimdi rahat söyleyebiliriz; Akif yoldaş, için rahat olsun; o hep bizim oldu…
Cuma Garzan