
Kurdistan’da Halk Savaşının Gelişimi ve Devrimci Halk Savaşındaki Tarihi Görevlerimiz -3
FERİDE ALKAN
Devrimci halk savaşı temelinde belirlediğimiz 4. Stratejik mücadele sürecinde Bakur halkımızda önce 2011 yılında Demokratik Toplum Kongresi öncülüğünde demokratik özerkliklerini ilan etti. Ancak bu yaklaşım faşist devletin büyük baskılarına maruz kaldı. Halkımız 2015 yılında da ülkesinde, şehrinde, mahallesinde yabancı yönetim istemediğini kendi kendini yönetmek istediğini belirterek halk meclisleri öncülüğünde öz yönetimlerini ilan ettiler. Kürt gençleri de ilan edilen öz yönetimleri işgalcilerin saldırılarından korumak için şehir savunmalarını örgütlediler. Ancak soykırımcı faşist devlet tüm işgal güçleriyle öz yönetim alanlarındaki halkımıza, onların savunmasını yapan kardeşlerimize yöneldi. Gerilla buna sessiz kalamayacağı için öz yönetim ilanlarını yapan ve gençler tarafından savunulmaya çalışılan yerlere belli sayıda güç ve lojistikle yardıma gitti. Böylece işgalcilere karşı öz yönetim alanlarında gerçek bir halk savaşı geliştirilmiş oldu. Cizre’de Mehmet Tunç, Asya Yüksel öncülüğü bunu ifade eder. Fatma Uyar, Pakizer Nair, Seve Demir bunu ifade eder. Katledilen küçücük Cemile, altmışlık Taybet ana, panzerlerle sürüklenen Lokman Birlik, çırıl çıplak bedeniyle sokaklarda teşhir edilen Ekin Van halk savaşından korkan düşmanın gerçek yüzünü anlatır. Düşmana sendrom yaşatan Nusaybin, Sur direnişleri buralardaki devrimci halk savaşının gücünü gösterir. Bunlar tarihi, görkemli süreçlerdir ancak düşmanımızın soykırımcı karakteri, faşist yapısısı sonucu geliştirdiği insanlığa aykırı yönelimler, gerçekleştirdiği katliamlar buralarda büyük acıların yaşanmasını da beraberinde getirdi. Tüm acılarına rağmen bu büyük direnişler bir kez daha netleştirdi ki eğer savaşımız halk savaşı olursa yani gençleriyle, kadınları, çocukları, erkekleri, yaşlılarıyla bütün halkımız en aktif biçimde ülkesini, tarihini, dilini, kimliğini, kültürünü korur, özgürlük değerlerine sahip çıkar ve bu temelde işgalcilerle her yerde savaşırsa zafer kesinlikle halkımızın olacaktır. Bunun temel ilkesi işgali, işgalcileri red etmek, buranın Kurdistan ve bizlerinde Kürt olduğunun bilinciyle hareket etmek, askerlik, eğitim, yargı başta olmak üzere tüm sömürge kurumlarına tavır almak, hizmet etmemek, her yerde kendi dilimizle, kültürümüzle, kılık kıyafetimizle var olmak, işgalcilerin işgalci olduğunu ve onları kabul etmediğimizi hep hatırlatmak, yüzlerine vurmak, tepki koymak, faşizmin tüm uygulamalarını hiç korkmadan protesto etmek, ülkemizdeki işgalci ve hainleri yok etme hakkımızı meşru görmek ve bunun için kendimize güvenmek, mücadelemizin haklı ve dolayısıyla meşru bir mücedele olduğunun bilinciyle hareket etmektir.
Halkımızın gençleri her yerde örgütlenmeli ve işgalciler karşısında nasıl mücadele edeceklerini somutlaştırıp her yerde eylemci olmalıdır. Eylem işgalciler ve onların sömürge politikaları karşısında haklı ve meşru tepkilerimizdir. Bu tepki bir protestodan başlar işgalcileri, hainleri cezalandırmaya kadar gider. Önemli olan her yerde işgalcilerin, hainlerin hedefimiz haline gelmesi, onlara karşı tavırsız kalmamamızdır. Bu bilinçle yaklaştıktan sonra sayısız eylemle onlara yaşamı kabus haline getirebilir ve ülkemizi sömürmekten, bizleri sömürge politikalarıyla yönetmekten onları vazgeçirebilir, umutsuz düşürebilir, sonuç olarak yenebiliriz. Ama bunları yapmaz ve “gerilla zaten dağlarda işgalci orduyla savaşıyor. Ne zamanki işgalci ordu yenilirse faşist devlet yetkilileri de yenildiklerini kabul eder dolayısıyla ülkemiz özgür olur” denilirse yani bu savaş sadece gerilla ile işgalci ordu arasındaki bir savaşa indirgenirse o zaman soykırımcı faşist devlet de özel savaş yöntemleriyle sorunu Kürt sorunu değilde “terör” sorunu gibi ele alır, dünyaya böyle gösterir, halkımıza istediği politikalarla yönelme cesareti bulur. Öte yandan halkla gerillayı ayrıştırarak tüm gücüyle ve de çıkarlarına hizmet ettiği NATO’nun da gücünü arkasına alarak gerilla alanlarına yönelir ve böylece savaş gerillanın işgalci devlet ordusuna karşı yürüttüğü direniş savaşına dönüşür. Elbette gerilla ile işgalci ordu arasındaki savaşla da Kurdistan devrimi adına sonuç alınır zira Kurdistan özgürlük gerillası kırk yıldır NATO destekli işgalci orduyla kesintisiz olarak savaşıyor ve bu süre içinde onlarca kez işgalci orduyu bozguna uğratmayı, bütün planlarını boşa çıkarmayı başardı. Aslında NATO desteği yine işbirlikçi KDP ve Bakur Kurdistan’daki hain yapılanmaların desteği olmasaydı faşist Türk ordusu çoktan gerilla karşısında tümden yenilgiyi de yaşamış olurdu. Bu anlamda sorun gerillanın işgalci orduyla savaşı değildir. Bu savaş kırk yıldır nasıl geliştiyse şimdi de gelişecektir. Hatta profesyonel modern gerilla donanımıyla bundan sonra gerilla savaşı çok daha etkili de yürüyecektir. Fakat açıktır ki soykırımcı faşist Türk devleti halk olarak bize karşı sadece ordusuyla dağlarda savaşmıyor. İşgalci TC, devlet olarak bütün gücüyle, sahip olduğu bütün kurumlarıyla her alanda halk olarak bize karşı savaşıyor. O halde bizde topyekün direniş temelinde devrimci halk savaşıyla karşılık vermeliyiz. Bu anlamda devrimci halk savaşı halkımızın her bir ferdinin savaşçı olmasını gerektirir. Savaşçı illa dağda olan, elinde ateşli silah taşıyan kişi demek değildir. Savaşçı işgal altındaki ülkesinin ve sömürgeleştirilen halkının kurtuluşu için aktif yurtseverlik göreviyle hareket eden, bunun bilincini taşıyan, buna göre her alanda işgalcilere karşı tavır içinde olan, işgalciye ve işbirlikçileri olan hainlere geçit vermeyen herkestir. Kaderini halkının kaderiyle birleştiren ve bunun için elinden ne geliyorsa onu yapmaktan kaçınmayandır. Dağdaki ve şehirdeki gerillayı tamamlamak için her alanda faşizme karşı eylem halinde olandır. Eylem aracını ve yöntemini konumuna, mesleğine, imkanlarına göre kendisi oluşturan ama mutlaka işgalciler karşısında eylemci olandır. Buna öz savunma savaşı da diyebiliriz.
Bilindiği üzere varolmanın koşulu öz savunmadır. Öz savunması olmayan hiç bir canlı gerçekte var olamaz, varlığını sürdüremez. Bu, toplumlar, halklar, kadınlar, gençler başta olmak üzere tüm insan yapıları içinde geçerlidir. Ben kadın, genç, halk yada toplum olarak öz savunmasızda var olabilirim demek gerçekte varlığı tanımlayamamaktır. Başkaları beni savunur ya da başkaları benim yerime savunmamı yapar demek en az “ben acıktım başkası yesin ki ben doyayım” demek kadar mantıksızdır. Hele de baskı altındaki toplumlar, işgal altındaki halklar, erkek egemen dünyada yaşayan kadınlar mutlaka öz savunmasını yapmak, bunun için örgütlenmek, sürekli mücadele halinde olmak zorundadır. Buda pasif savunmayla, orta sınıf zihniyetli mücadeleyle olmaz. Özelde de soykırım çemberinde olan Kurdistan halkı ancak devrimci halk savaşıyla öz savunmasını yapabilir, varlığını sürdürebilir. Bunun anlamı örgütlü, radikal ve sürekli mücadeledir ki her bir Kürt bireyi bu mücadelede kendisine aktif yurtseverlik, radikal devrimcilik misyonları biçmeli ve buna göre eylemsel olmalıdır. Dönem bunun dönemidir. 4. Stratejik dönem bunu ifade etmektedir. Devrimci halk savaşı bu anlayışa dayanmaktadır. Yani Önder Apo öncülüğündeki özgürlük mücadelemizde halkımız ve gerilla birlikte, bir plan dahilinde aktif savunma temelinde halk savaşı yürüterek yirmi beş yıllık esareti sonlandırabilir, ülkemizdeki işgale son verebilir, soykırımı durdurabilir ve sonuçta özgürlüğü garantileyebilir. İki yüz yıllık serhıldanımız, elli yıllık özgürlük mücadelemiz, sahip olduğumuz değerlerimiz, her şeyden önce büyük önderliksel gerçeğimiz, yenilmez gerilla ordumuz başarıya kilitlenmiş halk savaşımız için tüm olanakları sunuyor, gerekli perspektifi oluşturuyor. O halde herkesi devrimci halk savaşına aktif katılmaya çağırıyoruz. Ve son olarak zafer devrimci halk savaşı temelinde mücadele eden halkımızın olacak diyor bu inançla yaşayan her kese başarılar diliyoruz.