- Home
- DEMOKRATİK ULUS
- EĞİTİM
- Tarihte Şehir Savaşları -1

Tarihte Şehir Savaşları -1
“Zaferi kazanan komutan savaş öncesi en çok hesaplamayı yapandır. Savaşı yitiren komutan ise savaş öncesi mutlaka yeterince plan yapmamıştır. Bu nedenle savaşa girmeden önce mutlaka zafer hesabını yapın. Ancak, bu arada her ihtimale karşı, yenilgi hesabını ve stratejisini yapmayı da unutmayın. Plan yapmaya verdiğiniz önem zafer ya da yenilginin belirleyici faktörü olacaktır.”
Sun Tzu
Bir Şehrin Psikolojik Savaşla Alınması
Tarihte şehir savaşlarının ilkleri Sümer şehir-devletleri arasında yaşanmıştır. Kuşatma, saldırı ve psikolojik taktiklere de bu şehir devletleri arasındaki iktidar kavgaları döneminde rastlanmıştır.
Samuel N. Kramer’in “ilk sinir harbi” diye adlandırdığı olay MÖ.4000 yıllarına ait bir tabletten çözülen şiirle ortaya çıkarılmıştır.
Güney Mezopotamya’daki Uruk kent-devletinin bir döneminde Enmerkar adında bir kral hüküm sürmüştür. Uruk’un oldukça doğusunda Aratta adlı bir diğer kent-devleti vardır. Aratta, Mezopotamya’nın düz ovasında kurulmuş, Enmerkar’ın kenti Uruk’ta hiç bulunmayan maden ve taş yönünden zengin, gönençli bir kenttir. Enmerkar, Aratta beyine ve sakinlerine karşı bir “sinir harbi” başlatır. Enmerkar bir haberci seçer ve Aratta beyine, halkıyla birlikte gümüş ve altın getirip Enki’nin tapınağını inşa edip süslemezse kentini yerle bir edeceği tehdidinde bulunduğu bir mesaj gönderir. Mesajın en önemli kısmını da sona saklar: Tanrıça İnanna’nın da kendisini desteklediğini bildirir! Bu haber karşısında Aratta beyi şaşkına döner. Karşı koyuşları olsa da sinir harbinden Enmerkar kazançlı çıkar; morallerini bozmakta o kadar başarılı olur ki, bağımsızlıklarından vazgeçip Uruk’a tabi olurlar.
Öykü aslında güç ilişkilerinin, dönemin belirleyici ölçütü haline gelmeye başladığını göstermektedir. Sümer kentleri arasından hangisi güçlenmişse dostluk kurduklarını bile hemen ele geçirmeye çalışmış; özellikle de hammadde bulmak amacıyla ilk savaş seferlerini düzenlemişlerdir.
Savaş-Barış İşlerini Görüşen İlk Şehir Meclisleri
Sümer kentlerinde savaş ve barış işlerini görüşmek üzere bir tür meclis kurulmuştur. Bu meclis bir yürütme meclisi olmaktan ziyade danışma meclisi görevini görmüştür. Kramer bu meclisin tabletlerdeki anlatımından şöyle bahsetmektedir: “Yazılı insanlık tarihindeki ilk siyasal “meclis” İÖ. Yaklaşık 3.000’de ciddi bir oturumda bir araya geldi. Bizim meclislerimiz gibi iki “ev”den oluşuyordu: Biri “senato” ya da ihtiyarlar meclisi ve “alt ev” ya da devletin eli silah tutan yurttaşlarından oluşan meclis. Bu bir “savaş meclisi”ydi. Savaş ve barış gibi çok önemli bir konuda görüş birliğine varmak için toplanmıştı: “Ne pahasına olursa olsun barış” ya da savaş ve bağımsızlık diye tanımlayabileceklerimiz arasında bir seçim yapmak zorundaydı. Tutucu ihtiyarlardan oluşan “senato” neye mal olursa olsun barıştan yanaydı, ancak kararları, sorunu “alt ev” ile görüşen kral tarafından “veto” edildi. Bu grup savaş ve bağımsızlıktan yanaydı ve kral onlarla hemfikirdi. Bu devlet Uruk’tu ve Kiş’in savaş tehdidine karşı toplanmıştı. Kiş’in başında hükümdar Agga, Uruk’un başında ise Gılgamış vardır… Agga Uruk’u kuşatır ama Gılgamış bir şekilde Agga’nın dostluğunu kazanmakta başarılı olup kuşatmayı kaldırtmış gibi görünüyor.”
İlk Surlar ve İlk Seferler
Sümer kentleri savunma amaçlı olarak çevrelerine surlar inşa etmişlerdir. Uruk kentinin çevresi yaklaşık 10 km. uzunluğunda çifte bir surla kapatılmıştır. Çin seddinden sonra dünyanın en uzun surlarının Amed kentinde bulunduğu bunun da 5 km olduğu düşünülürse Sümer kentlerinin 10 km’yi aşan surlarının savunmada başrolü oynadığı belirtilebilir. Bu güvenlik önlemi sayesinde Sümer kralları uzun zaman alan seferlere çıkabilmişlerdir.
Uruk kentinde hüküm sürmüş krallardan biri olan Meskiaggaşer tabletlerde şöyle tarif edilir: “denizlere açılan, dağlara tırmanan!” Bu dönemde kralların kişisel kahramanlıklar temelinde uzak bölgelere seferler düzenlediği bilinmektedir. Meskiaggaşer’in taşıdığı unvandan da anlaşılıyor ki, bu dönemin kralları güneyde Basra körfezi, kuzeyde ise Zagros dağlarına seferler düzenlemişlerdir.
Akadların Saldırı Savaşları
Sümerlerin kuzeyinde yaşayan Akadlar, kentlerin yoğun çatışmalı olduğu bir dönemde saldırıya geçerek MÖ. 2350-2340 civarlarında Sümer kentleri üzerinde hâkimiyetlerini kurarlar.
Kral Sargon Uruk’u ele geçirip kralını dinsel kent Nippur’da astıktan sonra Akad ismine kökenlik eden Agade isminde yeni bir kent kurarak burayı başkent yapar. Peş peşe diğer kentleri de ele geçirir ve sağladığı zaferle Mezopotamya’nın ve tarihin ilk birleşik krallığını, ilk imparatorluğunu kurar.
Sargon tam bir yayılma siyaseti izleyerek köleci emperyalizmin ilk örneğini ortaya çıkarmıştır. Bunun için askerlikten anlayan 5.400 kişilik bir birlik yanında toprak milisleri ve dönemine göre ağır silahlardan oluşan profesyonel bir ordu kurmuştur. Tunçtan yapılma silahların kullanılması yayılmalarını alabildiğine kolaylaştırmıştır. Sargon, ordusunda başrolü okçulara vermiştir. Bunun yanında atılabilen mızrakları ilk kez devreye koymaları -ki bunlar adeta günümüzün füzelerinin yerini tutar- onlara askeri teknik ve taktikte üstünlük sağlamıştır. Bu silahlar ve sınırsız yıkım anlayışıyla rakiplerinin hareketsiz mızrak ve kalkanları alt edebilmiştir.
Akad hanedanlığının 4. Hükümdarı, Sargon’un torunu Naramsin döneminde Akadlar güçlerinin zirvesine ulaşırlar. Öyle ki Naramsin “dünyanın dört bölgesinin kralı” unvanını almıştır. Ancak Akadlar kendilerini yenilmez, ebedi ve dünyanın tek hakimi saymaya başladıkları an, düşüşlerin de başladığı an olmuştur.
Dini merkez olan Nippur’un yakılıp yıkılması halkın öfkesini kabarttığı gibi çıkarları sarsılmış olan soylular sınıfının dış güçlerle işbirliği yapması için bulunmaz bir gerekçe olur. Akad yönetiminde askeri ve idari aristokrasinin büyümesi diğer soylu sınıf kesimlerini korkutmuş ve onların yönettiği büyük bir ayaklanma patlak vermiştir. Diğer yandan fethedilen yerlerdeki ağır baskılar karşısında da ayaklanmalar baş göstermiştir. Naramsin ayaklanmaları bastırsa da kendisinden sonra gelenler Akad’ın dağılma sürecine girmesini engelleyememiştir.
Egemenlerin saldırıları karşısında halkların direnişi tarih boyunca eksik olmamıştır. Dağlarda yaşayan Gutiler kendilerine yönelen saldırıları tümden kırabilmek için savunma konumundan çıkıp sömürgeci kent merkezlerini hedeflediklerinde sonuç almışlardır.
İç ayaklanmalar kadar dıştan gelen saldırılar Akadların dağılma sürecini başlatmıştır. Özellikle Zagros dağ halkından olan Lulubeleri eylemleri Akad’ın yıpratılmasında önemli rol oynamıştır. Daha sonra ise aynı dağ halkından, günümüzde egemenlerin “terörist, eşkıya” dediği Kürtlerin ataları olan ve Sümerlerin “dağların ejderhaları”, “dağların cinleri”, “çekirge sürüleri” gibi adlarla küçümseme ve korku objesi haline getirdikleri Gutiler Sümer kentleriyle ittifak yaparak saldırıya geçmiş, MÖ. 2250’lerde başkent Agade’yi ele geçirerek tarihin ilk kanlı imparatorluğuna son vermişlerdir. Akadlar gibi daha sonra bölgeye egemen olan Babil ve Asur imparatorluğuna son veren yine bölge halklarının direnişi olmuştur.