
Tarihsel Süreçler Tarihsel Bakışla Anlaşılabilir – ÖMER HARRAN
Tarihimizin en gerekli ve sonuç alıcı savaşının bu kadar tersyüz edilmesini doğru anlayıp anlatamasak, verilen emekler ve ödenen bedellere layık olamayız… 2015- 16 öz yönetim ilanları bağlı olarak gelişen direniş savaşlarından söz ediyoruz…Savaş tarihimizde yeni bir aşamayı ifade eden Öz savunma savaşı stratejik olarak çok büyük kazanımlar yarattı. Her şeyden önce Türk devlet yapısı paramparça oldu. Ordusu, polisi, istihbaratı ve tüm savaş güçleri adeta birbirine girdi. Dünyadaki bütün ittifaklarıyla ilişkileri altüst oldu. Kendisini meşru kılan bütün dayanakları anlamsızlaşıp, tartışılır hale geldi. En önemlisi de Kürtlerle kurduğu bütün sömürgeci bağlar ilk defa bu kadar köklü bir kopuşla karşı karşıya kaldı. Öz savunma savaşları sömürgeci devletin bütün maskelerini yırtıp attı. Bunun gibi birçok tarihsel-toplumsal sonucu ardarda sıralayabiliriz.
Ama sonuç olarak eğer Kürdistan tarihinde yarattığı sonuçlar itibarıyla bir olayla karşılaştırılacaksa, kesinlikle buna en yakın tarihsel olay 15 Ağustos tarihsel atılımıdır. Hem düşman üzerinde yarattığı etki hem de gösterilen bütün tepkiler bu yüzden birbirine bu kadar benziyor.
Tarihsel olarak bu kadar önemli bir sürecin hem doğru tanımlanması hem de ileriye taşınması hayati bir öneme sahiptir. Bunun bilincini yaratmak en temel görevdir.Düşman da bunu bildiği için en temel tepki olarak bu bilincin oluşmasını engelleme ya da çarpıtmayı her şeyin önüne koydu. Elindeki tüm imkan ve araçları bunun hizmetine koymakta hiç tereddüt etmedi. Pratikte ve tarihsel olarak kaybettiği savaşı algı oyulanlarıyla ve propaganda yöntemleriyle tersine çevirme çabasını temel aldı. Ve bu konuda güncel olarak çok etkili oldukları da söylenebilir.
Bu savaşlarda yeni bir örgütsel yapı da ortaya çıktı: YPS…
Kürdistan özgürlük hareketi bu güne kadar öz savunma savaşını gerilla tarzında ve esas olarak da kırsala dayalı bir şekilde geliştirdi. Her ne kadar dönem dönem şehirlerde gelişen serhıldanları korumak amacıyla şehirlerde savaşılsa da Kürdistan’da gerilla savaşı esas olarak bir kır savaşı olarak gelişti. Ancak savaşın eninde sonunda hem şehirlere hem de Türkiye sahasına taşınacağı başından beri öngörülmeyen bir durum değildi. Türk sömürgeciliğinin topyekün savaş konsepti ile bütün cephelerden saldırmasına karşı aktif savunma stratejisiyle nihayet savaş de topyekün bir biçimde sömürgeciliğin bulunduğu bütün alanlara yayılmaya başladı. Bu öngörülmüş ve ona göre sınırlı da olsa hazırlığı yapılmış bir gelişmeydi.
Nitekim 2015 temmuzuyla birlikte bu temelde bir saldırı dalgası ve ona karşı bir öz savunma savaşı gelişti. Her savaş kendine uygun örgüt, taktik, teknik ve üsluplar geliştirir. YPS öncülüğünde yaşanan savaşı böyle bir sürecin başlangıcı olarak tanımlamadan doğru anlam verilemez.
Bu yeni bir savaş döneminin başlangıcıdır. Savaş bundan sonra bu minvalde bir konsept içinde gelişecektir. Artık klasik gerilla savaşı yerine daha modern ve profesyonel bir gerilla savaşı dönemi başlamıştır. Türk devleti de esas olarak NATO konseptine uygun olarak asimetretik savaş stratejisine uygun örgütlenme ve taktikleri esas alacaktır. Bu savaş sürecinde klasik kontr-gerilla psikolojik harp taktiklerinden daha karmaşık ve bütünleşik bir konsept uygulanması beklenebilir ve öyle de olmuştur. Öz savunma savaşıyla birlikte başlayan süreç böyle bir süreç olarak tanımlanmadan anlaşılamaz.
Elbette her başlangıç gibi bu yeni dönemin de eksik ve hatalı uygulamaları olmuştur. Ancak bu, “Bu savaş gerekli miydi?” noktasında ele alınacak bir durum değildir. Yani söz konusu soru kesinlikle yanlış bir sorudur. Yanlış sorunun cevabı da yanlış olur.
Her şeyden önce düşmanın “çöktürme planı” olarak tanımladığı saldırı karşısında ne yapmak gerekiyordu: Elbette direnilecekti! Bu savaş bunun dışında bir biçimde değerlendirilemez. Kürtlerin kendilerini tasfiyeyi ve soykırımı hedefleyen bir saldırı karşısında başka bir seçenekten bahsetmek teslimiyetçilik dışında hiçbir anlam ifade etmez. Bu da gelinen aşamada imkansızdır. Kürt halkı için teslimiyet bir seçenek olmaktan çıkmıştır.
Tartışılacak bir şey varsa bu savaşın eksik ve hatalarını tamamlamak ve kazanımlarını sahiplenip geliştirme noktasında olabilir.Çıplak hakikat bu olmasına rağmen bu savaşın gerekliliğini tartışmak, sonuçlarını yaşanan maddi tahribatlar ve can kayıplarıyla değerlendirmek tarihsellik ve toplumsallıktan bihaber olmaktır. Bu konuda düşmanın daha bilinçli hareket ettiğini kabul etmek gerekir. Bu savaşın ardından başlatılan topyekün saldırılarılar ve savaşın sonuçlarını tersyüz etmeye dönük propagandalar bu gerçeklikle bağlantılıdır. Bu savaşta saflarını netleştiremeyen Kürt orta sınıfı ve onun işbirlikçiliğe yatkın karakteri, bu süreci düşman propagandasını onaylayan bir tarzda değerlendiren yaklaşımlarda bulundu.
Bu karakterin geçmişteki en belirgin örneği 15 Ağustos karşısındaki tutumudur. O dönemde bu sınıfın siyasi ve ideolojik temsilcisi olan Kemal Burkay’ın tutumu ibretliktir. 15 Ağustos atılımını “provokasyon ve terör” olarak tanımlamıştı. Daha sonraki süreçte de bu tutumunu devam ettirmekten de asla vazgeçmedi. Şimdi de özsavunma savaşına karşı bu sınıf ve onun sözcülerinin tutumu aynıdır.
Oysa bir savaşın sonucu yarattığı tarihsel ve toplumsal sonuçlarla ölçülür. Bu sürecin temel sonucu Kürtlerde çok güçlü bir ulusal bilinç ve düşmandan köklü bir kopuş olmuştur. Yine savaş stratejisi, taktiği ve örgütlenmesinde yeni bir aşama başlatmıştır. 15 Ağustos neyse bu özsavunma savaşı da odur. ARGK neyse YPS de odur. 15 Ağustosun sonuçları nasıl zamanla ortaya çıktıysa bu sürecin sonuçları da öyle ortaya çıkmış ve çıkacaktır. Nasıl 15 Ağustos komutan AGİT ile anıldı ise bu süreç de komutan ÇİYAGER ile anılacaktır. HRK ve ARGK nasıl dört parçaya yayılan bir ordulaşmanın temeli olduysa YDGH ve giderek YPS de özsavunma güçlerinin tüm Kürdistan’da gelişip güçlenmesinin temeli olmuştur.
Bunun dışındaki tüm değerlendirmeler güncelin sığlığında kaybolup gidecektir. Zaten büyük tarihsel gelişmeleri de güncelin kaygıları ve sığlığıyla yaşayıp değerlendirenler yaratamazlar.